Kasa Hesabında Yüksek Bakiye
Yazar: Eser Sevinç
Tarih: 10.12.2025
Kasa Hesabında Yüksek Bakiye Tutmanın Riskleri
Danıştay’ın bazı kararları üzerinden, kasa hesabında biriken tutarlar için adat hesaplaması yapılması gerekmeyeceği yönünde algı oluşturabilecek paylaşımlar yapılmaya başladı. Uygulamada karşılaştığımız durumlar ve mesleki tecrübemiz dikkate alındığında, bu yorumların işletmeler için gereksiz bir rahatlamaya neden olabileceğini düşünüyorum. Kararların içeriği dikkatle incelendiğinde, meseleyi “adat yapılır mı, yapılmaz mı?” şeklinde basite indirgemek sağlıklı bir yaklaşım değil.
Kasa Neden Şişer? Sahadaki Gerçekler
Bir mali müşavir olarak sahada en sık karşılaştığımız gerekçeleri şöyle özetleyebilirim:
- Belgesiz yapılan harcamalar,
- Kayıtlara yansıtılmayan personel ödemeleri,
- Ortakların şirketten düzenli veya düzensiz şekilde kaynak çekmesi,
- Aile şirketlerinde “şirket kasası = ortak cüzdanı” yaklaşımı,
- Nakit hareketlerinin disiplinli bir şekilde izlenmemesi.
Bunlara rağmen bazı şirketlerde yüksek kasa bakiyesi gerçeğe de uygun olabilir. Yaygın şube ağı, peşin tahsilat ağırlıklı iş modeli veya nakdin banka dışında tutulması gibi işletmeye özgü durumlar bunu makul kılabilir. Bu nedenle her kasa bakiyesi otomatik olarak hatalı kabul edilemez; ancak izah edilemeyen yüksek bakiyeler ister istemez inceleme riskini artırır.
Yargının Son Mesajı: “Varsayım Yeterli Değil”
Vergi Denetim Kurulu’nun uzun süredir uyguladığı yaklaşım, kasada görünen ancak gerçekte bulunmadığı düşünülen tutarların ortaklar tarafından kullanıldığı varsayımına dayanıyor. Bu varsayım üzerinden emsal faiz geliri ve KDV tarhiyatı yapılması, birçok dosyada rutin hâle geldi.
Ancak Danıştay’ın son kararları, özellikle de 09.04.2025 tarihli VDDK kararı, bu yaklaşımın bazı yönlerini sorguluyor. Kararda öne çıkan noktalar şunlar:
- Kasanın gerçekte bulunmadığı somut olarak tespit edilmeden, sırf bakiye yüksek diye cezalı tarhiyat yapılamaz.
- İşletmenin gerçek nakit ihtiyacı araştırılmadan, günlük ihtiyaç hesaplamalarının anlamı yoktur.
- Ortaklara para aktarıldığına ilişkin banka hareketi, cari hesap kaydı veya tanık beyanı yoksa, adat uygulaması hukuki temelden yoksundur.
- Vergilendirme varsayıma değil, somut olaya dayanmalıdır.
Bu kararlar, kasa hesabının tamamen risksiz hâle geldiği anlamına gelmez. Aksine, incelemelerin artık daha delile dayalı yapılması gerektiğini vurgular.
Bir Mali Müşavir Olarak Tavsiyelerim
Bu yargı kararları, meslek mensupları ve işletmeler için önemli fırsatlar ve aynı zamanda ciddi sorumluluklar içeriyor. Pratikte dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle:
1. Kasa hareketleriniz belgeli olmalı.
Kasa giriş-çıkışlarında açıklama ve dayanak belge eksikliği, incelemede ilk sorgulanan husustur.
2. Ortaklarla olan parasal ilişkileri disipline edin.
Ortakların şirkete borçlanması veya şirketten kontrolsüz kaynak çekmesi, en ciddi adat riskini doğuran alanlardan biri.
3. Kasa-banka dengesini gerçekçi kurgulayın.
Şirketin iş modeli gereği yüksek nakit bulunduruluyorsa, bunu destekleyen somut gerekçeler oluşturulmalı ve gerektiğinde incelemeye sunulmalıdır.
4. Müşterilerinize “yüksek kasa rahatlatmaz” mesajını verin.
Bu kararlar otomatik inceleme ve tarhiyatlara bir uyarı niteliğindedir; kasa riskinin ortadan kalktığı şeklinde yorumlanamaz.
5. Kasa fiziki sayımına hazır olun.
Yargının beklediği şey somut delil olduğuna göre, fizikî kasa sayımı yapılabilir olması ve bu sayımın tutarlılığı artık daha önemli.
Kasa Şişkinse Risk Devam Ediyor; Sadece Yöntem Değişiyor
Özetle, yüksek kasa bakiyesi hâlâ vergi incelemelerinde kritik bir risk faktörü olmaya devam ediyor. Yargının verdiği mesaj şudur:
“Tarhiyat yapacaksan, şirketi gerçekten incele, varsayım üretme.”
Bu nedenle mevzuattaki riskler değişmiş değil; sadece incelemenin standartları yükselmiş durumda.
Bu kararları bir “rahatlık” olarak değil, işletmelerin ve biz mali müşavirlerin kayıt düzenini güçlendirmesi için bir uyarı niteliğinde görmek gerekir.
Geri DönYazımız hakkında görüş ve önerileriniz için esersevinc@gmail.com adresine eposta gönderebilirsiniz.